Mağazada ya da internette bir tişörtün etiketine baktığınızda karşınıza yalnızca bir sayı çıkar. 299 TL, 799 TL, 2.999 TL…
Ama o sayı, bir giysinin gerçek hikâyesinin sadece açılış cümlesidir. Bir tişörtün bedeli, üretim zincirinin görünmeyen katmanlarında saklıdır: tarlada başlayan yolculuğunda, atölyenin ışığının altında, makinenin başında, bir işçinin avuç içindeki emeğin içinde.
Bu yazıyı, o görünmeyen katmanların sesini duyurmak için yazıyoruz.
Pamuktan Başlayan Uzun Bir Hikâye
Çoğu tişört gibi, hikâye pamuğun tarlada filizlenmesiyle başlar. Bir tişört için gereken pamuk, yaklaşık 2.700 litre su tüketir. Bu, bir insanın neredeyse birkaç haftalık içme suyu demektir.
Üstelik pamuk üretimi, dünyada hâlâ yoğun pestisit kullanımına dayanan endüstrilerden biri. Bu kimyasallar sadece toprağı veya suyu değil, tarlada çalışan işçilerin bedenini de etkiler. Bazı ülkelerde bu süreç, çocuk işçiliği veya zorla çalıştırma ile iç içe geçer.
Yani daha kumaşa dönüşmeden bile bir tişört, doğaya dokunan; bazen de insanın en kırılgan hâllerine temas eden bir yolculuğun içindedir.
Kumaşın Ardındaki Sessiz Dönüşüm
Kumaş üretimi sadece “mekanik bir işlem” değildir. İpliğin dokunması, boyanması, terbiye edilmesi; her aşama enerji gerektirir, su gerektirir ve kimyasallarla birebir ilişki içindedir.
Tekstil boyama süreçleri, dünya üzerindeki temiz su kirliliğinin en büyük kaynaklarından biri olarak gösteriliyor. Boyahanelerde çalışan işçilerin çoğu, koruyucu ekipman olmadan çalıştıkları için ciddi sağlık riskleriyle karşı karşıya kalıyor.
Bu yüzden kumaş, yalnızca bir maliyet kalemi değildir. Sorumluluğun kendisidir.
Atölyenin Işığı Hiç Sönmez
Bir kumaş atölyeye adım attığında, onu görünmeyen bir dünyanın içine bırakır. Elektrik, su, internet, dikiş makinesi bakım masrafları, makine yağları, ekipmanlar, atölye kirası… Aslında her gün işletilen bir küçük ekosistemdir burası.
Her ThinkWhite parçasının arkasında düzenli çalışan böyle bir sistem vardır. Bu yüzden bir tişörtün maliyeti yalnızca kumaşın fiyatından ibaret değildir; onun arkasında yaşayan bir üretim düzeninin sesi vardır.
Emek, Özen ve Gerçek Değer
Bir tişörtün üzerinde gördüğünüz her dikiş, bir insanın emeğinin izi. Her temiz kenar, her düzgün dikiş çizgisi, bir gözün dikkatini; her nakış, bir elin özenini taşır.
Tekstil sektörü dünya çapında büyük bir emek alanı. Ne yazık ki bu alanda çalışanların çoğu hâlâ yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Hızlı moda sisteminde işçiler, bir markanın sattığı tek bir tişörtün fiyatına, kendi tüm aylarını zar zor çıkarabiliyor.
ThinkWhite bu nedenle kadın kooperatifi modeliyle çalışıyor. SGK’lı, adil ücretli, güvenli koşullarda çalışan üreticilerin emeği, bir “etiket” değil; bizim için üretim biçiminin temelidir.
Bir Kıyafetin Yolculuğu, Bir Karbon İzidir
Bir ürün size ulaşana kadar geçen süreçte de bir maliyet vardır. Kargo bedeli sadece rakamsal bir maliyet değil; aynı zamanda karbon ayak izi demektir.
Bu nedenle plastik içermeyen paketler, minimum karbon izi hedefi ve düşük atıklı paketleme teknikleri yalnızca çevreci bir tercih değil; etik bir duruştur. Sürdürülebilirliğin bedeli çoğu zaman görünür değildir, ama etkisi hep kalıcıdır.
Ucuz Kıyafetin Gerçek Bedeli
Ucuz bir tişört, aslında ucuzladığı yerde kumaştan veya iplikten tasarruf etmez.
Ucuzlayan, işçinin ücreti olur.
Ucuzlayan, iş güvenliği olur.
Ucuzlayan, çevrede bırakılan iz olur.
Hızlı moda devlerinin gerçek maliyetleri gizlediği bir dünyada en büyük bedeli gezegen ve insanlar öder.
Etik bir üretimin fiyatı “yüksek” değil; gerçektir.
Bir tişört, onlarca elin emeği, bir atölyenin ışığı, bir tarlanın bütün bir yılıdır. Onu giydiğinizde, aslında bir hikâyeyi üzerinize alırsınız. Bu yüzden fiyat etiketine bakarken asıl soru şudur: “Bu tişörtün görünmeyen maliyeti neydi?”
Cevabı bildiğinizde, tüketici olarak verdiğiniz her karar daha bilinçli, daha adil ve daha sürdürülebilir olur.
Çünkü aslında mesele, gördüğünüz fiyat değil; göremediğiniz maliyettir.